Sitenizesayac.com
 

Arkadaş kalalım’

Paylaş Benimsayfam'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
  29 Ocak 2011
‘Arkadaş kalalım’
 
Kıvanç Tatlıtuğ ile İdil Fırat ilişkilerini noktaladıktan sonra ilk kez önceki hafta birlikte görüntülendi. Ancak ikili ilişkilerine yeniden başlamak yerine arkadaş kalmayı tercih etti

BU MUTLULUK MAZİ Mİ OLDU (FOTO-GALERİ)   

Geçen yıl 7 aylık ilişkilerini noktaladıktan sonra ilk kez önceki hafta birlikte görüntülenen Kıvanç Tatlıtuğ ile İdil Fırat’ın yeniden barıştığı gündeme geldi. Ancak Milliyet'te yer alan habere göre;  ikilinin biten ilişkilerine yeniden başlamak yerine arkadaş kalmayı tercih ettikleri ortaya çıktı. Hatta Fırat ve Tatlıtuğ’un yakın arkadaşlarına “Bu iş bir daha asla olmaz, kesin olarak bitti” dediği öğrenildi.

London School Of Economics’te master yapan Fırat’ın, Tatlıtuğ’la yeniden görüşmesine Gökhan Şükür vesile olmuştu. Şükür’ün kız arkadaşının Fırat ile arkadaş olması ikilinin yeniden görüşmesine zemin hazırlamıştı. Gökhan Şükür, gece yarısı havalimanında karşıladığı Fırat’ı iki gün sonra Ulus 29’da organize ettiği gecede Tatlıtuğ’la biraraya getirmişti. Duygusal anlar yaşayan Tatlıtuğ’un Fırat’ı alnından öpmüştü.

Amerika’da görüşmediler       

Herkes çiftin ilişkilerine kaldıkları yerden devam ettiğini zannetti. Ancak tekrar bir araya geldiklerinde anlaşamadıklarını gören Tatlıtuğ ile Fırat, ailelerinin de birlikteliklerine sıcak bakmadıklarını görünce arkadaş kalmaya karar verdi. Fırat’ın babası Önder Fırat’ın olayı basından öğrenice çok sinirlendiği öğrenildi. Tatlıtuğ’un ailesi de Önder Fırat’ın oğullarıyla ilgili yaptığı yorumlardan rahatsız olduğu için bu birlikteliğinin yeniden başlamasına rıza göstermediği belirtildi. Tatlıtuğ, geçen salı günü menajeri Gaye Sökmen ile James Cameron’un son filminin galasına katılmak üzere Los Angeles’a gitti. Fırat da arkadaşlarına Londra’dan haftasonu New York’a gittiğini söyledi. Ancak ikisi de Amerika’da olan ikilinin biraraya gelmediği öğrenildi. 

 

Dans yarışmalarında daha fazla seks var

Paylaş Benimsayfam'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Röportaj: Ali Tufan KOÇ Fotoğraf: Boğaç DALKIRAN&Semih KANMAZ 29 Ocak 2011
Dans yarışmalarında daha fazla seks var
 
Reklamlarla hayatımıza girdi, “Melekler Korusun”la ona yakından bakmamıza izin verdi. “Şüphe” dizisinin ilk bölümündeki striptiz sahnesiyle de bütün dikkatleri üzerinde topladı. Yeni ‘starlet’ Müge Boz, İzmir’den Norveç’e, oradan da İstanbul’a uzanan hikâyesini Tempo dergisine anlattı.

FOTOĞRAFLARLA MÜGE BOZ

BU SAHNE ÇOK KONUŞULMUŞTU / WEB TV

İstanbul doğumlu olmanıza rağmen, İzmir Atatürk Lisesi’nden mezunsunuz. Kendinizi İzmirli hissediyor musunuz?

- 12 yaşımdayken, babamın işi nedeniyle İzmir’e yerleştik. İzmirlilik de var serde ama tam da İzmirli değilim aslında. İzmir’de hayat bir siesta’dan ibaret. Yavaş, rahat, keyfine düşkündür İzmir insanı. Tempo açısından İstanbul’a daha yakınım. İzmir’de büyümüş olmanın getirdiği birtakım rahatlıkları da taşıyorum tabii.  

Ne gibi rahatlıklar?       

- Karşıyaka’da site ortamında büyüdüm. Site ortamının en büyük avantajı “Neredesin, kaçta geleceksin” gibi sorulara maruz kalmamak. İzmir’in geneline sürekli bir yazlık havası hâkim. Üzerimizde bikiniler, spordan çıkıp eve giderdik. İstanbul’a geldiğimde İzmir’de giydiğim şeyleri giymemeye başladım mesela.

Üniversite için İzmir’den Eskişehir’e gittiniz ve İstanbul’dan daha da uzaklaştınız. 

- İzmir’de, “Tamam buraya geldik, ama nasıl olsa üniversite için İstanbul’a döneceğim” deyip dururdum. Sinema-televizyon okumak istiyordum. Ailem daha ‘derli toplu’ bir şey okumamı istedi. Neticede ikna ettim, beraber oturduk düşündük ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde karar kıldık. Eskişehir bana çok soğuk geldi. Soğuktan sokakta ağladığımı bilirim. “Burası son. Buradan daha soğuk bir yerde asla yaşamam. İmkânsız. Hiçbir güç götüremez” derken yolum Norveç’e düştü.

TUVALETE NİYE BİRİYLE GİDİYORUZ ALLAH AŞKINA?

Norveç’e neden gittiniz?


- Volda kentindeki ‘Hogskulen i volda’ okulunda reklam ve pazarlama eğitimi aldım. Hayatımın en iyi yılları Norveç’te geçti. İskandinav kültürüyle kendimi özdeşleştirdim.

Ne açıdan?

- Oraya gittiğimde hiç yabancılık çekmedim. Sanki hep oralı gibiydim. Tipim de benziyor zaten. Kimse inanmıyordu Türk olduğuma. Norveç’teyken fark ettim ki, bizim için söylenen sıcak, misafirperver durumu, aslında tamamen kendini başkalarına adama halinden ibaret. İyilik yapmayı zorunluluk olarak görüyoruz. Bizdeki “Hayır dersem acaba üzülür mü? Benim hakkımda ne düşünür?” diye yapılan iyiliklere karşıyım. Norveç’te kimse birbirine yük değil. Partiye giderken kendi içkini kendin götürüyorsun. Kulüpteyken tek başına tuvalete gitme sendromu yaşamıyorsun. Tuvalete niye sevgili ya da yakın bir kız arkadaşınla beraber gidiyoruz Allah aşkına? Orada kimsenin bu raconları taktığı yok.

Yabancı uyruklu biriyle daha rahat ilişki yürütmüşsünüzdür o zaman...

- Avantajları ve dezavantajları tartışılır tabii. Baskıya, “Neredeydin, ne yaptın?” gibi sorulara maruz kalmayı sevmiyorum. Çok da umursamazlık noktasına gelmemeli. Bana çok karışılmasından hoşlanmam.

STRİPTİZ SAHNESİ ÖLÜME BİR TEPKİYDİ

“Şüphe”nin ilk bölümden striptiz sahnesiyle başlaması sakıncalı değil miydi? “Bir sahneyle parladı”, “striptiz şov”, “seksi dans” başlıkları aldı başını gitti...


- Beni yabancılaştıracak bir sahne değildi. İlk bölümde oluşundan ötürü “Reklam olsun. Konuşulacak bir sahne olsun” gibi bir algı oluştu. Evet, belki işin pazarlama tarafında böyle bir durum olabilir. Ben karakterden sorumluyum. Kız, 10 yaşında anne babasını kaybetmiş. Birkaç gün önce de en sevdiği insanlardan dedesini... Striptiz sahnesi ölüme bir tepki aslında. İnsanların yas dönemlerinde verdiği, cinsellik dozu yüksek tepkiler, psikolojide var olan bir durum. Tıpkı cenazelerden sonra insanların daha çok seks yapması gibi... O sahne bana “Striptiz yaptıralım da olay olsun” gibi gelmedi. Sebebi vardı.

Meltem, dizinin en ‘sıcak’ karakteri sayılır. Striptiz gibi seksi sahnelerin ileriki bölümlerde devam etmesi de olası bir durum.

- “Öpüşmem, sevişmem” gibi kurallarım yok. O sahneyi çekmemizin hikâyede mantıklı bir sebebi varsa neden olmasın? Günün sonunda yaptığımız şey sanat. Abartılacak bir durum yok. Tango da yaparım, horon da teperim, halay da çekerim, striptiz de yaparım.

Striptiz sahnesi anlamında bir ilki mi izlemiş olduk? 

- Öyleymiş. Geçen gün dediler; “Türkiye’de bir dizide ilk defa striptiz yapan oyuncu sensin”. Yersiz bir yaygara koptu. Yerli-yabancı dans yarışmalarını açın bakın. Öyle figürler var ki... Orada daha fazla seks var.

KAMERA ÖNÜNE GEÇMEK AKLIMIN UCUNDAN GEÇMEDİ 

Uzun bir süre kamera arkasında çalıştınız: fotoğrafçılık, styling, prodüksiyon tarafında... İşin mutfağındayken, kamera önünde olmaya imrenir miydiniz?


- Hayır. Kameranın önüne geçmek aklımın ucundan bile geçmedi. Çok da istemiyordum. O zaman gayet katıydım. “Ünlü olursan herkes seni tanıyacak. Hiçbir şey yapamayacaksın” der, olabildiği kadar kendimi arka plana atardım. Kamera karşısında rahat değildim. Daha yabani, olayı saçma bulan, başka şeylere kafa yoran bir halim vardı.

Zamanla ne değişti?

- Keşfedilme hikâyem filan olmadı. Kamera arkasından önüne, yakın çevremin projelerinde yer ala ala, yumuşak bir geçiş oldu. O kadar yabani duruyordum ki, kimse yanaşmıyordu belki de. Elimde portfolyom, müşterinin karşısına geçme zihniyeti bana ters.

 

Köşkteyken kapıcı dairesine düştüm

Paylaş Benimsayfam'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Röportaj: Pınar YILMAZERLER Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN 29 Ocak 2011
Köşkteyken kapıcı dairesine düştüm
 
Geçtiğimiz sezonun soğuk ve şımarık Nihal’inin köşk hayatının bittiğini öğrendim. Duydum ki artık kapıcı dairesinde yaşamaya başlamış. Neler olduğunu merak ettim ve Hazal Kaya’dan son durumu öğrendim.

KÖŞKTE ÇOK FARKLI BİR HAYATLARI VARDI

Sizi çok soğuk ve mesafeli buluyordum ama sohbetimiz sırasında hiç de öyle olmadığınızı fark ettim. Böyle görünmek sizin savunma mekanizmanız mı?

- “Aşk-ı Memnu”daki Nihal öyle bir kızdı. Bu şekilde anılmam da hep Nihal yüzünden aslında. Nihal soğuktu çünkü öncelikleri farklıydı. Önceliği ailesi ve o evdi. Annesi yoktu. Evin annesi Nihal’di her şeyden önce. Dolayısıyla onun soğuk bir tavrı vardı hep. Ama o rolden dolayı sanki ben soğuk ve şımarıkmışım gibi algılandım. Normalde tabii benim de kendimi koruma yöntemlerim vardır ama soğuk tavır değildir bu. Mesafeli tavırdır. 

Yıllarca bir Ziyagil olup, köşklerde yaşadıktan sonra şimdi “Adını Feriha Koydum”da kapıcının kızı olmak nasıl bir duygu geçişi yaşatır insana?

- İkisi de ayrı benim için. Altı ay var “Aşk-ı Memnu” ile “Adını Feriha Koydum” arasında. O altı ay süresince yaptığım gözlemlerden ufak ufak parçalar seçip Feriha’ya koymaya çalıştım. Ne kadar becerdim tabii, bunun yorumu bana düşmez.

Nihal’i çıkarıp, Feriha’yı giymek kolay oldu mu?

- Tabii bir ilişkiniz oluyor karakterle. Onu anlamak, kendince haklı çıkarmak ve her şeyini bilmek zorundasınız. Dolayısıyla bu sefer yeni bir kızcağızla tanışıyor hissi oluştu bende.

ZİYAGİL OLMAKTAN KURTULMALIYDIM

Peki nasıl gidiyor Feriha’yla ilişki?


- Çok seviyorum onu. Üzülüyorum arada ama haklı buluyorum bir yandan. Nihal’i de çok haklı bulurdum. ınanmak zorundayım her şeyden önce. Feriha zaten bildiğimiz biri aslında. Kapıdan çıktın mı sağına, soluna baktığında görebileceğin biri.

Farkında mısınız, Beren Saat’le zengin bir ailenin iki ferdini canlandırıyordunuz. şimdi ise ikiniz de rol aldığınız projelerde dar gelirli insanları oynuyorsunuz.

- Biz de konuştuk onu; “Bak görüyor musun neler geldi başımıza” diye. Beren’in de zaten Fatmagül’le yakaladığı başarı ortada. Ama ben kendi adıma “Ziyagil olmaktan bir çıkmalıyım” diye düşündüm.

İlk okuduğunuzda “fakir kız, zengin oğlan” durumu yüzünden bunun klişe bir senaryo olduğunu düşündünüz mü?

- Tabii senaryo çok önemli. Ama ondan önce Vahide Gördüm, Metin Çekmez gibi isimlerle oynamak vardı. Vahide Gördüm’le ortak sahnemin olması, Metin Çekmez’den sette öğreneceğim ufacık bir şey, Deniz Uğur’dan dinleyeceğim bir kelime o kadar önemli ki benim için. Benim en çok dikkat ettiğim şey, kiminle oynayacağım. Evet klişe, çünkü Yeşilçam’da defalarca işlenmiş bir konu. Ama hikayenin gerçekliğini değiştirmiyor. Dolayısıyla hiç öyle bir tereddüdüm olmadı. Feriha’yı çok sevdim. Onun gelgitleri, kendi kendinin içinden çıkamaması, kendini tanıdığında geçirdiği kişilik bunalımları... Evet, sevdim bu kızı ben.

Zengin-fakir aşkı sadece filmlerde mi yaşanır sizce?

- Hiçbir fikrim yok. Hayat bu, asla bilemezsiniz. Hayatta neler oluyor, bu niye olmasın! Önemli olan mutlu olmak.

BEN SETLERDE BÜYÜDÜM SEYİRCİ İZLEDİ

“Genco”dan bugüne ergenlikten genç bir kadına dönüştünüz... Geçen zamanı düşününce siz neler hissediyorsunuz?


- Çok komik aslında. “Genco” zamanındaki fotoğraflara baktığımda, “ne kadar küçükmüşüm” diyorum. Ben setlerde büyüdüm. Seyirci de büyümemi izledi. Ama işimi çok seviyorum. Biri gelsin yüzüme pudra sürsün, rol yapayım, arkadaşlarımla bir sahnenin üzerine çalışalım; bunlar çok heyecan verici şeyler.

Yaşıtlarınızla sohbet etmek yetiyor mu size? Yoksa çevreniz değişti mi?

- Ben hâlâ lise arkadaşlarımla görüşürüm. Bir grubumuz var ve bir şey yapıyorsak hep birlikte yaparız. Oradan hiç kopmadım. O yüzden ben yaşıtlarımla konuşamıyorum diye bir şey yok. Ama tabii dertler farklı oluyor. Orada da karşılıklı anlayış ve hoşgörü gerekiyor.

HAFTADA BİR GÜN TANGO YAPIYORUM

“Behzat Ç.”de bir bölüm oynadınız ama her bölümde adınız geçiyor, hâlâ siz varsınız...


- Çok hoşuma gidiyor bu benim. Ben Behzat komiserin, kızını sahiplenişine hayran olmuştum. O yüzden öyle bir projede, sadece bir bölüm bile olsa yer almak çok heyecan vericiydi. Bu eğitim konusunda da böyle; “Yaptım oldu” demek gibi bir lüks yok hayatta. Ama onun yanı sıra ben nereden kendime fayda sağlayabilirimi arıyorum. Mesela üç-dört gün bir workshop’a katılıyorum. Geri kalan zamanı kendime ayırıyorum. Haftada bir boş günüm var, gidip tango yapıyorum.

Harika! Tangodan başka o kısıtlı zamanlarda neler yapmaktan zevk alırsınız?

- Mesela bazen gerçekten çok yorgun oluyorum, bütün gün uyuyorum. Bazen;“Ay bugün boş günüm” deyip iki sergi gezip, filme gidip, birkaç kitap alıp arkadaşlarımı görüp, gece tangoya gidiyorum.

Yani vaktinizi iyi kullanan birisiniz?  

- Zaman geçtikçe öğreniyorum bunu.

İTALYA'DAN VAZGEÇİP, AMERİKA'YA GİTTİM 

Ne oldu sizin İtalya hayalleriniz? 


- İtalya hayallerine bir şey olmadı aslında çünkü yönüm Amerika’ya döndü.

Oyunculuk eğitimi için mi? 

- Evet. Zaman geçtikçe hayatın getirdikleriyle birlikte yeni bir pencere açılıyor ve o yeni açılan pencereden üç sene önce gördüğünüz şeyleri göremeyebiliyorsunuz. Dolayısıyla önceliklerim değişti. Üniversiteye başladım. Yazın Amerika’daydım. Oradan döndüm “Behzat Ç.”de bir bölüm oynadım. Sonra kalktım Berlin’e gittim. Hep birer aylık eğitim periyotlarım oldu. Ne öğrenebiliyorsam o yöne dönüyorum.

Aşkın her hali

Paylaş Benimsayfam'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yazı: Buket BAYDAR Fotoğraflar: Ahmet ÜNVER 29 Ocak 2011
Aşkın her hali
 
Bu ay gösterime girecek “Aşk Tesadüfleri Sever” filminin aşıkları Belçim Bilgin ve Mehmet Günsür, InStyle dergisi için birlikte objektif karşısına geçti; aşklarını, aşka bakış açılarını anlattı.

BELÇİM BİLGİN: YILMAZ’A OLAN AŞKIMI KENDİME BİLE İTİRAF EDEMEDİM

NASIL BİRİ: Güzel oyuncu, kendi deyimiyle “Oyunculuktan sıyrıldığı anlarda Rodin’in annesi, Yılmaz’ın eşi ve birilerinin en yakın arkadaşı, yani Belçim”... Aynı zamanda o, Yılmaz Erdoğan’ın bir şiirine ilham kaynağı olmuş bir peri.

İLK GÖRÜŞTE AŞK: Güzel oyuncu, ilk görüşte Yılmaz Erdoğan’a aşık olduğunu ama ilk zamanlarda bunu kendine bile itiraf edemediğini söylüyor: “Kendi kendime ‘Belçim, sen aşık değilsin. Olsa olsa sadece hayran olduğun kişiyi yakından görmek, onun da seninle ilgilendiğini hissetmek bu’ diyordum ama vücudumun gösterdiği reaksiyonlar durumun aslında hiç de öyle olmadığını gösteriyordu. Bir süre sonra tekrar karşılaştığımızda Yılmaz bana ‘Ben seninle evleneneceğim galiba ama şimdi çok küçüksün’ dedi. O gün, bu kapıyı açabileceğim hissini bana verdi.”
  
ÇOCUKLUK AŞKI: Güzel oyuncu, ilk aşkını platonik yaşayanlardan... Bilgin, bu duyguyla ilk tanıştığındaki hislerini şöyle anlatıyor: “Bir insanoğlu bu duyguyla nasıl başa çıkar diye düşündüm. Orta sondaydım, o benden iki yaş büyüktü. Benden büyük olduğu için çok başka bir kafada olduğunu düşünüyordum ve belki de bu yüzden ona hiç açılamadım. Platoniklik; kendi kendine bir çaba, komik ama yine de heyecanlı.”

NELER AŞKI HATIRLATIYOR

* Ülke: “Fransa-Paris. Hayatımda ilk defa orada yalnız kaldım, yalnızlığım benim Paris. Bir de Yılmaz’la aşkımızın başladığı yerdir...”
* şarkı: “Chopin-Opus 55. Ben bu parçayı ne zaman dinlesem ağlarım...”

* Kitap: Bir Gün Tek Başına-Vedat Türkali. Aynı davaya inanmanın da, farklılıklar barındırmanın da içinde olduğu, her şeye rağmen yaşatmaya çalışılan büyük bir aşk var bu kitapta. Bir de Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi; aşk, tutku ve vazgeçmemek için harika bir kitap. Tüm film çekimleri boyunca elimde bu kitap vardı...”

* Film: “Frida. Onun Diego’ya duyduğu aşkı, o aşkta her şeye rağmen kendini var etmesini çok seviyorum. Ağır bedeller ödüyor ama vazgeçmiyor.”

MEHMET GÜNSÜR: AŞK ACISIYLA ORTA İKİNCİ SINIFTA TANIŞTIM

NASIL BİRİ: Karizmatik oyuncu için söylenecek çok fazla iyi sıfat var ancak başkalarından önce kendine samimi olduğunu söylemek doğru olur. Günsür, aşk adamı olduğunu söylemeyen bir “aşk adamı”.

İLK GÖRÜŞTE AŞK: Mehmet Günsür “Benim başıma gelen yıldırım gibi değildi fakat üç dakika sonra biliyordum. Tek bir dokunuştan sonra, hayatta bana kimsenin öyle dokunmadığını hissetmemle, vücudumun ürpermesiyle anladım. Eşimle tanıştığımda aynı zamanda tüy kadar hafif olmakla, rüzgar nereye eserse oraya uçabilmekle, özetle hafiflikle de tanışmış oldum” diyor. Yakışıklı oyuncudan eşi Caterina, çocukları Ali ve Maya ile kurduğu çekirdek ailenin huzurlu hikayesini dinlerken, bir insanın hayatta kendi şansını yaratabildiğine tanıklık ediyorsunuz.

ÇOCUKLUK AŞKI: “Tam anlamıyla aşkın en dibine girdiğim durumla orta birinci sınıfta tanıştım. Benden iki yaş büyüktü, yine onu görme heyecanıyla ayaklarım yerden kesiliyordu, söylediği minik cümleler kafamda kocaman masallara dönüşüyordu ve tabii ki kaçınılmaz son; aşk acısı... Benim için ilk aşk melankolisi Dire Straits’in Communique albümüdür.”

NELER AŞKI HATIRLATIYOR

* Ülke: “Aşıksan her yer mükemmel olabilir. ıtalya, Fransa’dan daha romantiktir mesela. Bir Fransız kadını Paris, hemen sana kollarını açmaz ama Roma, hemen sana kollarını açar, hatta seni bağrına basar.”

* Şarkı: “Whitesnake-Is This Love. Gelmiş geçmiş en muhteşem baladlardan biridir.”

* Kitap: “Ursula K. Le Guin-Yerdeniz Büyücüsü... Neden bilmiyorum aşk deyince aklıma ilk o geldi, sevdiklerime çok sık hediye ederim bu kitabı.”

* Film: “Romantik film meraklısı değilimdir. O nedenle aşk dediğinizde aşkın farklı bir halini hissettiğim Rush geldi aklıma. 1991 yapımı Rush, iki polisin birlikte bir batağın içine girmeleri ve bu süreçte oluşan garip bağlarını konu alıyor.”

 

 
Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol